XV. yüzyıl, kültür ve medeniyet tarihimiz açısından önemli gelişmeleri barındıran bir zaman dilimidir. Asrın başlarında siyasi yönden bir fetret devri yaşayan Osmanlı Devleti, yüzyıl ortalarında İstanbul'un fethini gerçekleştirerek ayağını sağlam bir zemine basmış oldu. Kültür hayatı açısından bu dönem daha dikkat çekicidir. Alimlerden Molla Fenari, Hızır Bey, Hayali Ahmed Efendi, Molla Hüsrev, Hocazade, İbn Melekzade, İbn Hümam, Molla Lutfi; şairlerden Ahmedi, Ahmed Paşa, Cem Sultan, Nesimi, Şeyhi hemen akla gelen isimlerdir. Tasavvuf erbabı açısından da bu yıllar oldukça bereketlidir. Hacı Bayram-ı Veli'nin, Bahaeddin-i Erzincanı'nın, Abdüllatif-i Kudsi'nin, Abdullah-ı İlahi'nin, Divane Mehmed Çelebi'nin, Emir Sultan'ın ocaklarında yetişen yüzlerce derviş sosyal hayatta teneffüs edilen atmosfere değişik renkler katmış, farklı ahenkler sunmuştur. İslam dünyasında çok yaygın olan Kadiriyye Tarikatı'nın Osmanlı coğrafyasında yaşayan en mühim temsilcilerinden biri olan Eşrefoğlu Rumi, böyle bir dünyada doğmuş, bu insanlarla birlikte yaşamış, onların bir kısmıyla görüşmüş, bir bölümünün sohbetini dinlemiş, bir grubunun ise serlerinin mütalaa etmiştir. Din, ahlak, sanat ve tasavvuf dünyamızın mimarlarından biri olan Abdullah Rumi'nin hayat ve fikirlerini sunarken dün'ü daha iyi tanımamıza yardımcı olması hedeflenmektedir. Çünkü, dünü bilmeyen yarını kuramaz.